* Gıyabında Konuşmalar
Şahin Kaygun’un portresiyle
biten küçük cep kitabında; bir bilseniz hangi hüzünlü, hangi eskimiş de yarım
bırakılmış hikayelere son noktadır Turgut Abinin o çizgili yüzü. Çizgisini hiç
bozmayan ve bir o kadar anarşist bıyıklarında soluksuz asılı sigarasıyla
efendiliği yüzümüze esen “Büyük Saat” ustası…
Erhan Altan’ın kaleme aldığı ve
kendisi gibi edebiyata gönül vermiş eşi Tomris Uyar’la yapılmış söyleşi
ziyafetiyle merhaba. İkinci Yeni akımının en tehlikeli şairlerinden biriydi
Turgut Uyar. Biz ki “Göğe Bakma Durağı” ile tanıyoruz şahsını. Onun şiirinde
ahenk var mıydı, bir melodiye takılıp gidilebilir miydi bilinmez ama; en ağır
ketumluğu bulabilirsiniz dizelerinde. Evet sizden bile içine kapanık, kendini
beğenmiş-kendine küs, en az sizin kadar evcimen bir şiir dünyasına açılan ilk
kapıdır yazdıkları. Yazmasa ne çok şey kaybederdi ayazından Ankara! Ankara’nın meydanlarıdır meşhur olan. Hüznü
ve ayazından başka. Başka nedir ki şu içli dışlı olmuşluğumuz kendimizle.
Madem ki sözün geldiği yerdir
Ankara, Tomris Uyar’ı buyur edelim: Ankara’da ben, bir yıl kadar Turgut Uyar’la
oldum. Cemal Süreya’dan ayrıldıktan sonra 1966 yılının sonundan itibaren
Ankara’ya gittim bir yıl. Para bakımından çok büyük sıkıntılar çekiyordu. Çünkü
hem nafaka ödüyordu üç çocuğuna hem de bir sürü borcu vardı. Ey okur! Bu
sayfayı tasarlarken, gıyabında konuşacaklarımızın dedikodusunu yapacağımızı
peşinen söylemiştik. Dikkatinden
kaçtıysa bir daha oku. Ki; es geçme Cemal Süreya’nın Üvercinka’larından birinin
de Tomris Uyar olduğunu. Bekleme yapmayın lütfen, ilerleyelim. Taksitler, taksitle alınmış eşyalar filan…
Onların borcu ödeniyordu. O yüzden çok sıkışık bir dönem geçirdik. Gene de
elimizden geldiğince Papirüs’e yardım ediyorduk…
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak elleri tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
Turgut
Uyar’ın şiirinde bir okul zili coşkusu var çocuksu, bağımsız. Ne tok çıkıyor
sesi ne cılız. Hem varmış gibi dikiliyor karşımıza hem de saklanıveriyor en
olmadık zamanlarda. Az önce de söyledim ya çevresine ne kadar duyarlı, aynı
oranda kapalı kendisine. “Acıların Tarihi”ni yazmak her şaire nasip olmaz
kuşkusuz; fakat tam da Turgu Uyar’ın harcıdır acı ve onun hem tarihi hem de tarifi.
kalın ve
karanlık bir çatı merdiveni gibi
giderilmez
eksikliğini tanırım onun
suyun
bardakta duruşu gibi
bir öfke
usul usul büyürken kuytuda
yemyeşil bir
çayır görünümündedir
haziran
ortasında bir gümüş lüfer
büyülü bir
fotoğraf bir gümüş çerçevede
ve evinde
hemen hazır bir silah
böyle
kargaşalı günler döneminde
beşer onar
koparılan bir takvim sanki bahara
Duygusal yönü ağır basan ve
öyle ki; acıya böylesine tutkulu bir edebiyat gönüllüsünden bahsederken insani
değerleri görmezden gelmek olmaz. Her şairin bir “yarınlar sözlüğü yazarı”
olduğuna olan inancımın filozofudur Turgut Uyar. Hepimiz kadar hayatta var
olmuş ve hayatın var ettiği pek çok duyguda da kendini esirgemediği gibi,
gerektiğine hayatı sadece kendisine değil, yaşantısına bir vesile dahil
olmuşlara da gri tonlarında yaşatma yürekliliğini göstermiştir. Çok kıskanç bir insandı zaten. Özgürlüğümün
kısıtlanması hele böyle benim de haklı gördüğüm nedenlerden dolayı olmaya
başlamışsa kurtuluş yolu ararım ve bu durumda bulamam tabii ki… Bana karşı çok
şiddetli kızardı. Başkasına karşı çok şiddetli değil, hayır. Uzun süren bir
kızgınlığı vardı üstelik. Kinci değil ama geri dönmeyen… Yani yaptığı
haksızlığın içinde şu kadarcık haklılık olsa onda ısrar eden tiplerdendi. Hiç
bana göre değil, ben hemen kabul ederim yanlışımı. Çok zor özür dilerdi.
Turgut
Uyar’ın en iyi yaptığı şey kuşkusuz “şiir yazmak” kaygısı gütmeden ve
şiirselliğe (!) bulaşmadan şiir yazabiliyor olmasıydı. Sözcükleri yan yana
getirişi ve kurgusundaki sadelikten anlayabileceğiniz yoruma kapalı mısraların
dizilişi, sizi doğru yola sürükleyen unsurlardır. Takılın onların peşine, emin
olun çok pişman olacaksınız. Ve sonra der ki:
ben şimdi
diyorum ki bir bak şu alanlara
sokaklara
köprülere kiremitsiz damlara
taşlara
sopalara amanvermez silahlara
şehir haritasına trafik lambasına kan içinde adamlara
kan içinde
adamlara
kan umutsuzluktur
ona kendini
hazırla
ne kadar
yalnız olduğumuzu hep hatırla
açlıkları
yoklukları kırımları
-örneğin sensiz olmak ömrümün bir akşamında-
Görüldüğü üzere Turgut Uyar
asla militarizme ya da sloganvari söyleme yakın olmamıştır. Aslında bir eylem
insanı olmaktan da özellikle uzak durdu. Onun için yazmak, başlı başına bir
eylemdi. Kendi şiirinin de farkındaydı aslında. Hatta o kadar ki; güzel bir
dizeyi yanlışlıkla yazdığı zaman (!) “kalemimden kaçmış” tepkisi alınabilirdi.
Çünkü asıl amacı şiirsellikten kaçmaktı ve bunu başarmak için asla zorlanmadı.
Mesela Cemal Süreya’da politik bir söylem hevesi her daim var olmuştur.
Dolayısıyla diğer İkinci Yenici’lerden de bu yönüyle ayrılan Turgut Uyar,
şiirsellikten çıkıp kuru bir düzenle de var olmadı edebiyat sürecinde. Bu
yapıyı, biçim üzerinde yaptığı çalışmalarla gerçekleştirmeyi bildi. Bir de İlhan’dır (İlhan Berk) sadece şiirle
uğraşacak olan. Cemal Süreya mesela politikacı olmayı çok isterdi. Yani şiir
yazmak kadar politikacı olmayı çok isterdi…
Bin
bir hevesle araştırdığım ve öğrendiğimde sevindiğim en güzel detay, yazar
ve/veya şairlerin yazma sürecine dair aldığım bilgi kümeleridir. Tomris Uyar’ın
Erhan Altan’a verdiği yanıtta söylediği gibi, yazmak için ilham gelmesini beklemezdi. Aklına takılan bir konu ya da
bir dize, bir ses varsa hemen yazmaya otururdu. Günün saatinin bir önemi yoktu.
Ama
daha çok öğleye doğru; yani on bir civarı olurdu. İlhama hiç inanmayan
bir insandı. Tabii ki ilham dalgası beklemezdi. O, öncelikle şiirin neresinin
teknik olarak eksik olduğunu fark ederdi ve onu düzeltene kadar uğraşırdı. Ama
bu mutlaka kağıdın ve kalemin başında uğraşma olmazdı, düşünürdü durmadan, o
belli olurdu yüzünden. Bulduğu zaman gider düzeltirdi, gece yarısı da
olabilirdi bu bulma anı. Onu düzeltene kadar rahat edemezdi.
seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun
çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun
gel ellerini ver en güzel ellerini öyle
ruhum, ateş yüreğim, kokum birlikte öyle
“Tomris
Uyar İçin Bir Şiir Kurma Çalışması” adlı şiirinden arakladığım bu birkaç
dizede; anlatım, en antişiirselliğiyle dilimizde doludizgin. Keyifle. Hal
böyleyken dönüp bir de günümüz şairlerine (!) ve üstatlarına (!) göz
gezdirdiğimde acayip görüşler duymaktan da alamıyorum kendimi. Günde birkaç
şiir yazdığını söyleyen bey amcalar var. Ya kendisini sosyal medyada ilah ilan
eden yarım kafiye zekalılar yok mu, onlara ne demeli!
Bir şiiri yıllarca bekletebilirdi ama
yıllarca beklettiğini de sanmıyorum. Üç ay içinde bir şiiri falan mutlaka
bitirmiş olurdu. Şiir yazamayınca sinirli ve gergin olurdu. Ama bu gerginlik
çok belirgin bir gerginlik olmazdı. Zaten çok güleryüzlü bir insan olmadığı
için, tanıyan biri ancak seçebilirdi bu farkı. Çok dalgın olurdu ve kafasının
bir yere takılı olduğu yüzünden okunurdu. Ama onun dışında bir şikayet etmezdi,
düşünürdü… Şiir yazdığı dönemlerde ise benden değil ama; çevresinden
uzaklaştığını söyleyebiliriz. Hiçbir zaman yakını fazla olmadığı için onu da
bilemeyeceğim.
ben bir gün
giderim ki neyim kalır
eksik
bıraktığım her şeyim kalır
yaz günü kim
ister ki öldüğünü
eksik
bıraktığım her şeyim kalır
yaşamam bir
beyazlık gibi sanki
eksik
bıraktığım her şeyim alır
genişlerim
dağılırım beyazlarım
ben bir gün
giderim ki neyim kalır
ben bir gün
giderim ki ey diri at
elbette
benim de bir şeyim kalır
Oğluna Turgut Uyar adını
koyacak kadar karşılıklı iyi baba-oğul ilişkisine sahipti. Aile yapısının çok
kuvvetli olduğunu söyleyemesek de oğluyla diyalogları her birinden farklıydı. Turgut Uyar az kişi severdi. Can’ı (Can
Yücel) çok severdi mesela. “Şiir diye bir şey olmamış olsa, İlhan (İlhan Berk)
bulurdu” derdi, şiiri sevdiği için
İlhan’ı severdi… Misafiri de pek sevmezdi ve kolay kolay dışarı çıkmazdı.
şimdi otobüs
gelir gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin
bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım
bana yırdım durma kendini hatırlat
durma
kendini hatırlat
durma göğe
bakalım
Not : İlgili yazı, Sade Edebiyat dergisinde matbu olarak yayınlanmıştır.
- http://yavuzyavuzerkoleksiyon.blogspot.com.tr
- http://hicligeprova.blogspot.com.tr
- http://yavuzyavuzerkoleksiyon.blogspot.com.tr
- http://hicligeprova.blogspot.com.tr