1 Ocak 2012 Pazar

Marmara Üniversitesi Şiir Kulübü Daveti Konuşma Metni


  Türkiye’de şiirin okunmadığı ya da ilgisiz kaldığı söylentilerinin aksine; bugün burada bulunmak ve Marmara Üniversitesi Şiir Kulübünün konuğu olarak kürsünün başına geçmek, her şeyden önce bir şiir gönüllüsü olarak beni fazlasıyla mutlu etti.

  Edebiyat kültürümüzde öykü, roman, deneme vb türlerinin ardında kalan şiir, bana kalırsa tıpkı Salim Rıza Kırkpınar’ın da belirttiği gibi “güzel sanatların en asil olanıdır.” Gerçekten de şiir, diğer yazın türlerine oranla daha dik duruşlu ve ayakta kalabilen pozisyonundadır. Şiir ne şairine ne okuruna ne de topluma asla ayak uydurma ve genellikle şiirin işlevi kitleleri peşinden sürüklemek olmuştur.

  Bugün, doğumundan tam kırk bir yıl sonra basımı yapılan ve aynı zamanda tek kitabı olan Hasretinden Prangalar Eskittim ile kitaplıklarımızın ön raflarında Ahmed Arif yer alıyorsa, bu durumu ancak şiirin dokunulmazlığıyla açıklayabiliriz. Orhan Veli, sırf şiirin bu alabildiğine özgürlüğü sayesinde yaşamış olduğu süre boyunca haftanın birçok günü Taksim’den Aşiyan’a kadar ıslık çalarak yürür ve bu yürüyüş esnasında çeşitli şiirler okurdu.

  Bizler ve bizden sonraki nesiller, bugün olduğu gibi gelecekte de umut verici, ayağa kaldırıcı, inançlarımızı taze tutan değer olarak asla ve asla şiirden başka bir destekçi bulamayacağız. Eğer öyle olsaydı, “ne kadar rezil olursak o kadar iyi” demezdi Can Yücel ve ardından eklemezdi Nâzım: “Çocuklar inanın, güzel günler göreceğiz. Motorları maviliklere süreceğiz.” Ve tabii ki sonra…

Kaldırımlar, ıstırap çekenlerin annesi
Kaldırımlar, derdime kardeş çıkan insandır
Kaldırımlar, duyulur sükun içinde sesi
Kaldırımlar, içimde uzayan bir lisandır.

  Necip Fazıl’ın 19 Nisan 1928 tarihinde Hayat dergisinde yayımladığı bu şiiri, bugün halen okuma fırsatı bulabiliyorsam bu da şiirin güncel ve yeniliğinden başka bir şey değildir.

  Peki şiiri her zaman yeni tutmak ve yıllar sonra da okunabilir kılmak kolay mıdır? Yazar EugeneInesco güçlü yapıt ve ayakta kalacak yazar için reçetesini çoktan yazmıştır.

  Güçlü yazınsal yapıtlar yazmak için gereken şey içtenliktir. Özgün ve doğru olmak zorundasınız. Doğruluk, yalnızca sanatçının derin içtenliğinin dile getirilmesidir. Eğer yapıt yeniyse eşi yok demektir ve değeri yeniliğinde yatar.

  Inesco’ya katılmakla birlikte onun özgünlük ve yenilik kavramlarını biraz açmak istiyorum. Her uğraş için geçerli olmak üzere; yazarlar, şairler, sinemacılar, tiyatrocular hep bir öncekinden farklı olanı yapmak isterler doğal olarak. Ancak bu, kolay ve her zaman başarılabilir bir şey değildir. Kağıda yukarıdan bakan yazarlar, şairler okura hep yakın olmak zorundadır. Yani diğer bir ifadeyle onlardan olanı, onlara en yakın şekilde anlatmak en kısa çözüm yolu olabilir. Özellikle bizim ülkemizde samimiyet, fazlasıyla ön planda ve başarı için önemli bir kriter. Biz bu yüzden Rıfat Ilgaz’ın inşa ettiği Hababam Sınıfı’nı çok sevdik belki de. Burada tekrar Inesco’ya söz vermek istiyorum.

  Bütün yazarlar, propaganda yapmak amacıyla başlar; ama bunu başaramayanların büyük yazar olduklarını söyleyebilirim.

  Şimdi karar verelim ve düşünelim! Hiçbir kâr amacı gütmeden, türlü zorluklara karşı mücadele vererek ve çoğu zaman dergilerde takma isimlerle Hababam Sınıfı’nı yazan Rıfat Ilgaz’ı çok sevdik de; ekonomik getiriler hayaliyle, üstelik daha elverişli şartlar altında gösterimde olan filmin serileri bizi neden o kadar da kendine çekmedi!

  Buradan da yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki; “yazar, kendi kurallarını yarattığı oranda ve okuruyla arasındaki samimiyet bağını çözmediği sürece” başarılıdır. Örnek isterseniz; yakından tanıma fırsatı bulduğum küçük İskender, Mustafa Ergin Kılıç, Hilmi Yavuz ve haiku türünün başarılı temsilcilerinden Sunay Akın ve adını belirtemediğim birçok yazar/şair.

  Tüm söylenenlerin ertesinde bana, “neden şiir yazıyorsun” diye sorsanız, Murathan Mungan’la aynı fikirde olduğumu belirtip, sadece “bana iyi geldiği için” diyebilirim. Ben bunları söylerken George Orwell girebilir araya ve “öfkelenmemiş olsaydım yazmazdım” diyebilir.

  Bence sanatın doğru ve geçerli bir tanımı yok. Her şair hayata karşı aldığı ağır yenilgiyi ört bas etmek ve bunu olağanlaştırmak için yazar şiirini. Ve genellikle, bireyselliği aşabilmiş kalemler  okuruyla ve toplumla bütünleşebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder