21 Ocak 2012 Cumartesi

Onur Caymaz'ın Hatıra Defteri


Büyürken ne kadar da mutsuz oluyor insan.

8 ocak akşamının çatı katı yalnızlığında, altı çizili dizeler sona ermek üzereyken bir Onur Caymaz sevecenliği çarptı gözüme. Düşten güzel, hikâyeden çocuk…

Caymaz’ı facebook ve twitter gibi sosyal platformlardan takip ediyorum. Tabii geçtiğimiz sene okuduğum Yaz Tarifesi adlı şiir kitabı ve doyumsuz dizelerinden. Dili, yorumu ve tarzı hep farklı oldu Onur Abinin. Birgün, Pazaryeri’ni hatırlayın…

İlk bölümde hatıraların anlatıldığı ve diğer bölümde yazara ait öykülerin yer aldığı eser, Dostoyevski’nin”insanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır” sözüyle başlar. Kitabın tamamında ayrılık ve geçmişin güzelliği temaları sizi derinden sarıyor. Farklı her bölüm “eksik kalan bir şeyler var” hissi uyandırıyor. Hayatta hep tamamlanmayı bekleyen yarım kalmışlıklarımız yok mu zaten! Yaşanmışlıkların kırılma noktası da canımızı acıtması oluyor çoğu zaman. İşte bu yüzden anı kolay, zor olandır hatıra!

Şikayet etmiyorum asla, yaşanan ne varsa güzeldi, kötü olanlar bile hayatım boyunca taşımaktan caymadığım mizah duygusu sayesinde azından gülümseyerek göğüslendi.

Hikayeden Çocuk, Onur Caymaz’ın hatıra defteri olduğu kadar, edebiyat dünyasına dair güzelliklerin de paylaşım sahnesi aynı zamanda. Bazen Orhan Pamuk çıkıyor karşımıza bazen de Beyoğlu’nda küçük İskender’i dinliyoruz doyumsuz şiir akşamlarında. 50’li yıllarda Attilâ İlhanlı, Özdemir Asaflı programlarda Veli Bar’daki gecelere dek yazılacak rengarenk şiir matineleri tarihimiz var aslında, el atmak gerekmez mi?

Ne gezer. Hayalperest Arnavut’un dediğine de bakın! Magazinsel aymazlıklar varken, düpedüz hain şenlikler dururken o güzelim şiir matineleri de nerden çıktı! Ama olsun; hayat, imla hatalarıyla dolu güzel bir cümle değil miydi zaten (Hordan Dimitrov Radickov). Gündelik hayatta tercihimiz hep bu imla hatalarından yanaydı ya neyse: Kahramanım çirkin; güzellikte eğreti, sahte şeyler buluyorum.

İşte bundandır ki; başta ik nokta olmak üzere nokta, kemal’in karanfilleri ve adımdan mütevellit veda vapurları soluksuz okunabilecek hikaye örnekleriydi diyebilirim. Okura özellikle “iki nokta”yı öneriyorum. Başımdan aynı olayın geçmişliğinden olacak, her cümle aynı hissiyata hizmet ediyor.

Kırmızının ağır bastığı  çok bi çocuk kapaklı bu kitapta öğretilen başka şeyler de vardı elbette. Sabahattin Ali’nin kamyon şoförü olduğu, Orhan Kemal’in zararına da olsa senaryolar yazdığı, Orhan Veli’nin kış günü kısa geldiği için giymeyip şan olsun diye paltosunu kolunda taşımasını, birkaç sene evvel, Orhan Veli’nin mezarı başında tırnaklarını ufalayarak şiir okuyan  o dev şairin (Müslim Çelik) “insanları şiirle dövmek lazım” diyerek boksörlüğü bıraktığını…

Hikayeden Çocuk, mutlaka!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder