“Salim Rıza Kırkpınar’dan sevgili evladım, kitap tutkunu Fatih’e kucak dolusu sevgi ile” diye açılıyor bir ustanın anılarla dolu dünyası. Üstelik bu müthiş eser; hiçbir sanat kaygısı taşımayan, kalemin ucuna geldiği gibi yazılıyor Salim Rıza’nın deyimiyle. Oysa Doğan Hızlan, çok daha fazlasını söylüyor edebiyatımızın çınarı için…
(…) Bir edebiyat misyoneriydi o. Onu yaşıyor bilmek, sevincimizi artırırdı. Yazmaktan çok yazdırmayı benimsedi. Anlattıklarıyla, okuduklarıyla ve okuttuklarıyla esin kaynağı oldu… Televizyon söyleşilerimizde, konuşmanın yazmak kadar ustalık, birikim istediğini, hatta daha zor olduğunu onu dinlerken anlardım. Hitabet sanatının en unutulmaz örneklerini vermiştir. Salim Rıza Kırkpınar öyle bir edebiyat öğretmeniydi ki, aynı zamanda sözlü geleneğin büyük ustası ve önemli bir temsilcisiydi.
Edip Cansever, Cengiz Bektaş, Arif Damar, Kemal Özer, Adnan Özyalçıner ve Münir Özkul gibi birçok önemli ismi sanat ve edebiyat dünyamıza kazandıran Salim Rıza’dan Anılar’ın pek de kendini gizlemeyen bir Yahya Kemal hayranlığı çarpar göze: Otuz yaşında şiire düşkün genç bir öğretmen olarak Yedek Subay Okulu’nda Yahya Kemal, Faruk Nafiz, Necip Fazıl’ın şiirlerini toplantılarda yüksek sesle okuyordum… Yıl 1937. Rıfkı Melûl, Tevfik Celis, Hilmi Ziya ve Sabahattin Eyüboğlu aracılığıyla Yahya Kemal çevresine katıldım… Ölümüne kadar pek çok dostları arasında bulundum (1958).
- - Büyük şair, bir daha İstinye’deki yalıya ayak basmamış.
- - Üstadın sinirlenmesi görülecek şey değildi. Neredeyse kavga çıkacaktı. Büyük şairin, nedenini bilmiyorum, ünlü imzaları, edebiyatçıları hicveden mısraları da dillerde dolaşıyordu.
Yahya Kemal de Salim Rıza’nın bu büyük hayranlığına, kendisine ithaf ettiği bir rubai ile karşılık verir: (…) Eski şairleri leb-beste vü hayran ettim/Yeniler de kalamaz şi’rime bigâne gibi/SALİM’in vasfını tavsif ne mümkün HALİS/Olsa her bir gazelin ayni Nedimâne gibi.
Salim Rıza, Yahya Kemal’e duyduğu hayranlığın yanında Tevfik Fikret’e de büyük bir saygıyla bağlıdır. Mustafa Kemal’in, Fikret’i işaret ederek “ben de bu şiirleri okuyarak yetiştim” sözüne sevinmesi bundandır. Ayrıca yazar; “Tevfik Fikret’e Bağlılığım” başlığı altında şaire karşı hissiyatını açıkça dile getirmiştir:İstibdatın en karanlık günlerinde yaşamış, o karanlık günlerde Atatürk Türkiye’sini müjdelemiş, geleceğe bakan, lâik zihniyeti savunan Tevfik Fikret’i altmış yıldır dilimden hiç düşürmedim. Dilinin bütün ağırlığına karşın, düşüncelerinin geleceğe dönük olmasıyla Fikret, hep güncel bir şair olarak anılacaktır. Salim Hoca’ya göre Fikret; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairdir…
Neyzen Tevfik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Behçet Necatigil ve Nâzım Hikmet gibi ustalarla aynı havayı soluyan, Güzel Sanatlar Akademisi’nde on dört yıl boyunca estetik dersleri veren Kırkpınar; şiiri, güzel sanatların en soylusu, en ulusalı olarak görür. Başucu yazarları olarak; Nâzım Hikmet, Melih Cevdet Anday, Cahit Külebi, Fazıl Hüsnü ve Cemal Süreya’yı göstermesi de tesadüfün çok ötesindedir. 1951-1952 yıllarında Varlık, Yenilik ve Yeditepe dergilerini takip edip öğrencilerine okutması, ödev olarak Orhan Veli ve Sabahattin Ali’yi öne çıkarması ve de hemen her yerde Nâzım Hikmet’ten söz açması da yazarın şiire olan düşkünlüğünün bir başka açık göstergesidir.
Atatürk devrimlerine bağlılığını da her fırsatta dile getiren edebiyatımızın gönüllü işçisi, 28 Kasım 1998’de ardında yüzlerce öğrenci ve dost bırakarak aramızdan ayrıldı.
Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur,
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümâr olur… (Yahya Kemal, Sonbahar)
Notlar
Salim Rıza’dan Anılar, Salim Rıza Kırkpınar, Yalçın Yayınları 1990
Şiir Hikayeleri, Haluk Oral, İş Bankası Kültür Yayınları 2009