25 Ekim 2011 Salı

Salim Rıza'nın Anıları


  “Salim Rıza Kırkpınar’dan sevgili evladım, kitap tutkunu Fatih’e kucak dolusu sevgi ile” diye açılıyor bir ustanın anılarla dolu dünyası. Üstelik bu müthiş eser; hiçbir sanat kaygısı taşımayan, kalemin ucuna geldiği gibi yazılıyor Salim Rıza’nın deyimiyle. Oysa Doğan Hızlan, çok daha fazlasını söylüyor edebiyatımızın çınarı için…

  (…) Bir edebiyat misyoneriydi o. Onu yaşıyor bilmek, sevincimizi artırırdı. Yazmaktan çok yazdırmayı benimsedi. Anlattıklarıyla, okuduklarıyla ve okuttuklarıyla esin kaynağı oldu… Televizyon söyleşilerimizde, konuşmanın yazmak kadar ustalık, birikim istediğini, hatta daha zor olduğunu onu dinlerken anlardım. Hitabet sanatının en unutulmaz örneklerini vermiştir. Salim Rıza Kırkpınar öyle bir edebiyat öğretmeniydi ki, aynı zamanda sözlü geleneğin büyük ustası ve önemli bir temsilcisiydi.

  Edip Cansever, Cengiz Bektaş, Arif Damar, Kemal Özer, Adnan Özyalçıner ve Münir Özkul gibi birçok önemli ismi sanat ve edebiyat dünyamıza kazandıran Salim Rıza’dan Anılar’ın pek de kendini gizlemeyen bir Yahya Kemal hayranlığı çarpar göze: Otuz yaşında şiire düşkün genç bir öğretmen olarak Yedek Subay Okulu’nda Yahya Kemal, Faruk Nafiz, Necip Fazıl’ın şiirlerini toplantılarda yüksek sesle okuyordum… Yıl 1937. Rıfkı Melûl, Tevfik Celis, Hilmi Ziya ve Sabahattin Eyüboğlu aracılığıyla Yahya Kemal çevresine katıldım… Ölümüne kadar pek çok dostları arasında bulundum (1958).

-          - Büyük şair, bir daha İstinye’deki yalıya ayak basmamış.
-         - Üstadın sinirlenmesi görülecek şey değildi. Neredeyse kavga çıkacaktı. Büyük şairin, nedenini bilmiyorum, ünlü imzaları, edebiyatçıları hicveden mısraları da dillerde dolaşıyordu.

  Yahya Kemal de Salim Rıza’nın bu büyük hayranlığına, kendisine ithaf ettiği bir rubai ile karşılık verir: (…) Eski şairleri leb-beste vü hayran ettim/Yeniler de kalamaz şi’rime bigâne gibi/SALİM’in vasfını tavsif ne mümkün HALİS/Olsa her bir gazelin ayni Nedimâne gibi.

  Salim Rıza, Yahya Kemal’e duyduğu hayranlığın yanında Tevfik Fikret’e de büyük bir saygıyla bağlıdır. Mustafa Kemal’in, Fikret’i işaret ederek “ben de bu şiirleri okuyarak yetiştim” sözüne sevinmesi bundandır. Ayrıca yazar; “Tevfik Fikret’e Bağlılığım” başlığı altında şaire karşı hissiyatını açıkça dile getirmiştir:İstibdatın en karanlık günlerinde yaşamış, o karanlık günlerde Atatürk Türkiye’sini müjdelemiş, geleceğe bakan, lâik zihniyeti savunan Tevfik Fikret’i altmış yıldır dilimden hiç düşürmedim. Dilinin bütün ağırlığına karşın, düşüncelerinin geleceğe dönük olmasıyla Fikret, hep güncel bir şair olarak anılacaktır. Salim Hoca’ya göre Fikret; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairdir…

  Neyzen Tevfik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Behçet Necatigil ve Nâzım Hikmet gibi ustalarla aynı havayı soluyan,  Güzel Sanatlar Akademisi’nde on dört yıl boyunca estetik dersleri veren Kırkpınar; şiiri, güzel sanatların en soylusu, en ulusalı olarak görür. Başucu yazarları olarak; Nâzım Hikmet, Melih Cevdet Anday, Cahit Külebi, Fazıl Hüsnü ve Cemal Süreya’yı göstermesi de tesadüfün çok ötesindedir. 1951-1952 yıllarında Varlık, Yenilik ve Yeditepe dergilerini takip edip öğrencilerine okutması, ödev olarak Orhan Veli ve Sabahattin Ali’yi öne çıkarması ve de hemen her yerde Nâzım Hikmet’ten söz açması da yazarın şiire olan düşkünlüğünün bir başka açık göstergesidir.

  Atatürk devrimlerine bağlılığını da her fırsatta dile getiren edebiyatımızın gönüllü işçisi, 28 Kasım 1998’de ardında yüzlerce öğrenci ve dost bırakarak aramızdan ayrıldı.
Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur,
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümâr olur… (Yahya Kemal, Sonbahar)

Notlar
Salim Rıza’dan Anılar, Salim Rıza Kırkpınar, Yalçın Yayınları 1990
Şiir Hikayeleri, Haluk Oral, İş Bankası Kültür Yayınları 2009

15 Ekim 2011 Cumartesi

Doğumunun 80. Yılında Cemal Süreya: Üstü Kalsın

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum.

(...)

  Arkadaşıyla girmiş olduğu iddia sonucu soyadındaki iki "y"den birini kaybeden Cemal Süreya'ya ait yukarıdaki dizeler. Üvercinka, Kanto, 8.10 Vapuru ve Güzelleme gibi önemli yapıların da yaratıcısıdır Cemal Süreya.

  Edebiyat sahnesinin başrol oyuncularındandır şair. Öyle ki; yıllar önce yazılmış dizeler, tüm canlılığıyla bugün belleğimizde durabiliyor. Öte yandan Cemal Süreya ile özdeşleşmiş olan "Papirüs" dergisi, günümüz versiyonuyla Mustafa Ergin Kılıç ve arkadaşlarınca edebiyat dünyamıza yön vermektedir. Bu, ustaya saygı niteliğinde bir davranış diyebiliriz rahatlıkla.

  Bir diğer saygı hamlesi de Tiyatro Gerçek'ten... Cemal Süreya'ya ait birçok şiirin seslendireceği muhteşem bir gece düzenlemeye hazırlanan ekip, Üstü Kalsın adı altında hummalı bir çalışma içerisine girmiş. Üstü Kalsın, Cemal Süreya'nın şiirlerinden ve bazı düzyazı metinlerinden oluşan, müziğin şiirlere eşlik ettiği tek perdelik bir gösteri. Simgeler ve çağrışımlarla düzenlenmiş sahne atmosferinde Hakan Gerçek, şairin büyüleyici şiirlerini seslendiriyor; Gerçek'e Tilbe Salim eşlik ediyor.

  Atilla Birkiye, metni sahnede uygulamaya koyarken; müzikler Bora Ebeoğlu ve Cengiz Onural'a ait. Performans tek perde olup; bilet fiyatları 20 TL (öğrenci) ve 30 TL (tam) olarak değişmektedir.

Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca aldığın şu hayat
Fena değildir.

Üstü kalsın.

Maya Sahnesi'nde Tiyatro ve Ritim Atölyesi

  Maya Sahnesi, her seviyede oyunculuk eğitimi almak isteyenlere yönelik bir kurs başlatıyor. Tiyatro Boğaziçi ve Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nda uygulanmakta olan eğitim programından derlenen atölye içeriği fiziksel ve vokal çalışmalar, stilizasyon, doğaçlama ve dramaturji ayaklarından oluşuyor. Pratik oyunculuk çalışmalarının yanı sıra teorik çalışmaları da içeren atölye sezon boyu sürecek. Cüneyt Yalaz, Özgür Eren ve Uluç Esen’in eğitmenliğinde Maya Sahnesi’nde yürütülecek olan çalışmalar pazar günleri yapılacak.


  Ayrıca; "BGST Kardeş Türküler'de çalışan eğitmenler cumartesi günleri ritim atölyeleri düzenliyor. Atölyelerde ritim düzenleme anlayışı üzerine yürütülecek çalışmaların yanı sıra enstrümanların ve ritim geleneklerinin tanıtıldığı kültürel arka plan sunumları, temel enstrüman ve nota bilgisi eğitimi yer alacak. Yoğun iş ve okul hayatından arta kalan zamanlarında ritim dünyasının zenginlikleriyle tanışmak ve kendi ritmini yaratmak isteyen katılımcılar Burcu Yankın, Diler Özer, İlkem Balseçen ve Selda Öztürk'ten eğitim almak için aşağıdaki iletişim bilgilerini kullanabilirler."

  İletişim: 535 973 74 93

9 Ekim 2011 Pazar

Eylül

  Arti Film’in Türk Sineması’na sunduğu, uluslararası festival ödüllerine aday ve Altın Koza’dan dört ödül almayı başaran Eylül’ün yönetmenliğini Cemil Ağacıkoğlu yapıyor. Film, birçok otoriteye göre “temiz bir yönetmenlik ürünü”.

  Tür bakımından diğer benzerlerine oranla daha kısa süren yapıtın ikinci yarısı, ana temayı biraz daha gözler önüne seriyor. İlk bölümde kısmen astım sorunu yaşayan Aslı’nın hastanede geçen yaşamı işlenirken, oda arkadaşı Elena da ilerleyen süreçte seyirciyle iç içe olmak adına atılımlar yapıyor.

   Yusuf, çarşıda altın işleme ustasıdır. Çırağıyla birlikte demire hayat vermekle yükümlü. Eviyle işi arasında geçen bir yol izliyor yaşam haritasında. Finalde, kendini iyice belli edecek olan yalnızlığına hazırlanıyor da diyebiliriz.

  Bahçeköy halkının da sonradan dahil olduğu bu sanatsal film, son zamanlarda izlediğim Bir Zamanlar Anadolu’da ve İncir Reçeli’nden sonra mutlaka önemli bir yere sahip. Ne anlatmak istediğini tam olarak izleyicisiyle paylaşmayan senaryosuyla, hafızaları zorlamayı başarıyor. Aynı zamanda kolay elde edilemez duruşu da filmin bir diğer güçlü tarafı.

  Rutin yaşam tarzına alışık ve anlık heyecanlarla renksiz hayatını bir adım öteye götürmeye çalışanlar için muhteşem bir eser diyebilirim. Senaryosu, oyuncu kadrosu ve müzikleriyle Eylül; mutlaka izlenmeli. İyi seyirler.