8 Temmuz 2016 Cuma

Sami Baydar'ın Dünya İnancı


* (Gıyabında Konuşmalar)

  Gündelik hayatın yükünü, özellikle son dönemde sıkça maruz kaldığımız kirli siyaset dilini söküp alıyor ilk etapta. Herhangi bir sevgilinin arkasından ağıt yakıldığına yahut arabesk bir ayrılık hikayesine rastlamanız pek mümkün değil bu derinlik çıkmazında. Evet, çoğunuzun hatırlayamayacağı gibi Sami Baydar’dan bahsediyorum. Olgun ve standardını kazanmış dizeler kitap boyunca refakat ediyor size.

  Günümüz romantiklerinin çul çaput yazdıklarından sıkılanlar için tek tavsiyem şairin ruhuna birkaç dize mırıldanmaları yönünde olur.

  Samimi bir itirafta bulunmak gerekirse şairi çok duymama rağmen üslup ve içeriğiyle ilgili bilgi sahibi olma fırsatını yakalayamamıştım. Ta ki; şeytanın günaha zorlayıp, beni Dünya İnancı’na yakınlaştırıncaya dek. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere şair, başka bir dünyanın yasını tutuyor şüphesiz. Temelinde hemen her canlıyla karşılaşabileceğiniz bir fotoğraf sunuyor size. Yıllar önce Garip akımıyla başlayan “şiire hayatın içinde yer alan her kavramın dahil edilebileceği” gerçeğini güçlü bir dille savunuyor şair. Kitap kapağında küçük İskender paralelinde (paralel sözcüğü burada; popüleriteden, siyasetten ve mecazi söylemden uzakta, göründüğü-okunduğu gibi içi dışı bir ve bir o kadar da delikanlı bir tavırla kullanılmıştır) bir hitap bekliyorsunuz. Doğrusu simalar da birbirini andırmıyor değil. Yakın süreçte kaybettiğimiz şairi, İskender gibi Beyoğlu’nun herhangi bir bodrum katında bulabilir miyiz acaba yeniden? Yerüstü edebiyatının bence en güçlü ve en unutulmuş şairlerinden biri Sami Baydar. Slogan olabilecek ifadelerden kaçınmış ve açık sözlü anlatımıyla sıkı bir dost olmayı rahatlıkla başarabiliyor. Keyfi kaçık şiirler bulabileceğiniz gibi; aklını yitirmiş, hayalperest
dizelere rastlamak da mümkün sayfalar boyunca. Çoğu şiir, Kemal Sunal filmlerinin en komik anında araya giren reklam tadı veriyor. Rahatsız edici ölçüde yarım bırakılmış diyebilir ya da başka bir bakış açısı getirerek; şairin, “benden bu kadar” demiş olabileceğini ve sıranın artık okura geldiğini de düşünebiliriz.

  Şiir kitaplarını çoğu zaman, onu kaleme alanların günlükleri olarak kabullenirim. İç sıkıntım varsa, “zaten canım darda, bir de onu çekemem şimdi” deyip, yüzüne bile bakmam dizelerin. Kırılan-küsen olur mu bilmiyorum ama; şiir kitaplarına şarkı sözü muamelesi yapmaktan vazgeçtiğimizde şiirlerin ciddi birer kutsal kitap olduklarına şahit olacağız.

  Dünya İnancı; içinde pek çok kültür, ırk, cinsiyet ve alışkanlığı barındıran oldukça kalabalık bir kitap. Fakat; şairi yalnız. Sami Baydar’ı size anlatmaktaki gayem de buydu: Yalnızlık! Muhakkak bir bildiği vardı Nietzsche’nin. Yok yere izini sürmüyoruz halen aforizmasının: Yalnızlık, bu dünyanın en eski asaletidir. Bunca kalabalık ve yoğunluk içinde şair yalnız kalabilmeyi nasıl başarmış bilinmez ama; teknolojinin ve hayatınızdaki tüm fazlalıkların gerçek anlamda gereksiz olduğunu kitabı sonlandırdığınızda anlıyorsunuz. Sakin ve ince dokunuşlarıyla edebiyatın sadeliğine götürüyor sizi. Herkesin söylediğini, yine herkesin kullandığı tarzda söylemiyor. Her şeyden önce Sami Baydar şiirinin yetiştirilme tarzı bambaşka. Aile terbiyesi almış ve aynı zamanda gerektiğinde Ece Ayhan olabilecek bir kıvama sahip. Buna karşılık ağır abi olma kaygısı gütmeyen ve/veya en önemlisi küfretmeden de sert şiirler yazılabileceğinin nüfus suretidir Sami Baydar, aslı gibidir. Tüm bunları kanıtlamama izin verir misiniz… 31. sayfada Kuğular şiirini sıkıştırıyorum köşeye ve tüm bildiklerini anlatmasını istiyorum. Dökülüyor usulca:

bir kuğu ölse bir ay gözlerini açamaz bir göl
istemez içmez çocukları göğsünden süt sağılmaz

bir kuğu doğarsa gök gölde ağırlanır
kuğular yıldız takar boyunlarına
sevişirler beyaz beyaz ot kokar

bir kuğu görmedinizse mutlaka görün
ışıkla sıkılmış gibidir boyunları
ayrılacak yerde birleşirler

pencerenin altına dek getiriyorlar
uykudan kaldırıp insanları

düşseniz sanki değiştireceksiniz her şeyi.


  Kesik Kuş Kafası Bir Dünya isimli sadist görünen; ancak bambaşka anlatımların peşine düşülen şiirde ise; yüreği bir kuş gibi çarpan kim var ki / yüreğimi yüzüme vuran sevginin ateşinden dizeleriyle ne denli insancıl olunabileceği yüzümüze çarpıyor şair. Böcekler bir yaz gecesine çağırıyor sevgilim ikimizi / ama insan bağırtılarla ateşlerle tutuşturuyor otları dizeleri, sizce de birçok sözüm ona “aşk şairini” arka cebinden çıkarmaz mı? Biraz kendimize kalmak, kapıldığımız gürültüden kurtulmak için yüksek dozda şiir ve belki de en önemli temsilcilerinden Sami Baydar kaçınılmaz görünüyor. İç huzursuzluğumuzun, yetinemezliğimizin ve avare dolandırılmışlığımızın tedavisi bu sarı kitap. Üstelik tek seans. İri yapılı ama yufka yürekli bey amcalar gibi eserin iç dünyası. Babacan konuşmaları sizde saygı uyandıracak.

  Son şiirin adı Papatya. Unutmayın, şairler falınıza bakarken yalnızca geçmişinize götürür sizi. Ve bunu sadece cesur olanlara yapar. Şimdi tüm cesaretinizi toplayın ve ne yapıp edip bulun bu kitabı. Sonra üzerine konuşacaklarımız var. Bu sayıda Sami Baydar’ın Dünya İnancı hakkında dedikodu yaptık. Gelecek sayıda; Gıyabında Konuşmalar maskesinin altına sığınıp, Turgut Uyar hakkında önemli sırlar paylaşacağım. Aramızda kalsın; Turgut Bey misafiri pek sevmeyen, fazlasıyla evcil bir şairmiş. Hoşça kalın, şiirle…

Not : İlgili yazı, Sade Edebiyat dergisinde matbu olarak yayınlanmıştır.

-  http://yavuzyavuzerkoleksiyon.blogspot.com.tr/ 

-  http://hicligeprova.blogspot.com.tr/ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder