28 Nisan 2012 Cumartesi

Yazma Eyleminin Perde Arkası ve İçindekiler


  "Şiir kitapları, başka şairlere ya da edebi kimlikteki karakterlere ilham kaynağı olabildiği kadar seçkindir" diye bir şey geçirdim aklımdan. Bunu gayet tabii sadece şiir kitapları ile sınırlandırmak doğru olmayacaktır. Söylenen sözler ve hatta seçilen kelimeler dahi kişinin fikrine hizmet ediyor olsa da algılayanın ya da yorumlayanın hayal gücüne yer edebildiği ölçüde dikkate değerdir diyebiliriz.

  Bazen kitapların arka kapak yazıları, içimizdeki alışveriş kurdunu harekete geçirir ve çoğu zaman bir dize, bir aforizmadır farklı dünyaların kapılarını açan bize. Mesela kim inkar edebilir ki şu dizenin beynimizde yaratacağı kasırgayı: hem ağlamaz ki ağaç yaprağı düşünce (Oğuz Özdem, bir oyundu ölüm * Bilim Kitabevi, Eylül 1988).

  Fon müziklerinin garip hikayesine benzer benim için şiirin perde arkası. Sahiciliği bir kenara bırakıp, o şiirin neden yazıldığına ya da yazanın vurgulamak istediği şeye odaklarım aklımı. Çünkü en gerçekçi hayatlar, hiç yaşanmamışlıkların ürünüdür aynı zamanda. Eugene Ionesco, burada beni doğrular: Size yalancı denmesi içten olduğunuzu gösterir; dürüst olduğunuz için düzmece derler size. Kişi, başına gelmemiş bir olayı anlatırken ya da bir anda böyle bir şeyi kurgulamışken kağıda dökmese olmaz. Zaten kişi, kağıtla haşır neşir olmazsa hiç olmaz. İçeriye düşen ateş gibidir dize. Onu körüklemezseniz söner. Ve buna da hakkınız yoktur. derin bir çukura koyuyorlardı önünde babamın fotoğrafı duran uzun tahta kutuyu dizelerini yazarken fazlasıyla zorlanmıştım. Üstelik babam hayattaydı da. Fakat bu dizelerin, kimilerinin yaşamında önemli bir yere sahip olduğuna emindim. Sadece düşünce ve kurgu olarak kalmış olsaydı "iz" şiiri, içimi acıtacak ve beni sonrası için dürtecekti sürekli.  Böylece şiirin ölüm meleklerini başımdan def etmiş oldum. Edebi vicdanım son derece rahata bu anlamda. Buna bağlı olarak, eli kalem tutan yazar, şair, müzisyen -adı her neyse- yazmalı, yazdıkça kendini yenmeli yenilemeli ve aynı zamanda kayda almalı içindeki sesi. Aksi durumda unutulup gitmekten alamaz kendini. Unutulan burada kişinin kendisinden ziyade acıları, düşleri ve yaşanamamışlıkları olacaktır ki bu, en hazin sonuçtur.

  Bir rüyadır yazı ve Ursula K. Leguın, rüyalar kendini açıklamalı der. Öyleyse rüya tabirleri edebiyatçılarının soluksuz yorum yapmaları gerekiyor. "Şairler şiir yazarlar. Kitap yazanlar şair değil, nesir düşkünleridir" diyen küçük İskender'e edebiyatımızın her alanında saygım sonsuz olsa da burada fikir ayrılılğı yaşıyoruz. Yazmak, yazmak, yazmak...

  Kaan Koç'u okuduktan sonra yazmayan kaleme yuh diyorum. Hadi bakalım.
  ne garip ölümün verdiği hiçbir şey yok insana
  bir patlamış mısır iki sinema biletinden başka

http://yavuzyavuzerkoleksiyon.blogspot.com.tr/ 
http://hicligeprova.blogspot.com.tr/ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder