27 Eylül 2011 Salı

Sonbahar

  
                                            Gürcü Eka’yla Yusuf’un hikayesi Sonbahar. Toplam 25 ödül  alan 2007-2008 yapım sinemanın senaristi ve aynı zamanda yönetmeni Özcan Alper’i oturduğumuz yerden kalkarak alkışlamak gerek diye düşünüyorum. Müzikleriyle, çekim farklılıkları ve belki de en önemlisi verdiği mesajlarla kesinlikle izlenesi bir eser.

  Yusuf, 1997’de üniversitede yaşanan siyasi sorunlar nedeniyle cezaevine girer ve 10 yıl sonra Artvin’e döndüğünde karlı dağların kucağında ve pencere kenarında annesi karşılar onu, ana diline özgü ağıtıyla… Genel itibariyle yalnız bir adamı oynayan Yusuf, yakın arkadaşı Mikail’le gittiği bir meyhanede belki de hayatını değiştirecek olan kadınla tanışır. Ancak aşk; her zaman, yaşanası güzellikleri barındırmaz içinde ve o hazin sona hazırlar birçoğumuzu. Birçoğumuzun içinde en çok Yusuf vardır ve Yusuf’un birçoğu hazindir…

  İç hastalıklar trafiğinde kırmızı ışıktan geçmeye kalkar Yusuf. Çevirmeye yakalanmadan, cop yemeden, haracını vermeden yol almaya çalışırken ölüm denen vicdansız polise rastlar.

  Ve bir filmi alıp götüren o eşsiz son sahne. Muhteşem tulum sesi eşliğinde cenaze töreni…

  Eğer halen Sonbahar’ı izlemediyseniz, şimdi tam zamanı. Popülerist kültürün tavan yaptığı bir dönemde, belirli ve sınırlı bir kesime hitap eden bu filmle değme sinemacıları tokatlama fırsatını tepmeyin. Teşekkürler Özcan Alper ve emeği geçen herkese… Sonbahar, şimdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder