19 Kasım 2011 Cumartesi

Seyit Göktepe'nin Defter ve Çikolata'sı

  Defter ve Çikolata, Hulki Aktunç’un da belirttiği üzere; “öykücülüğümüzün gerilim noktası”. Biraz daha ileri giderek, okuduğum bu eserin, melankolik biyografiler toplamı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

  Birden fazla insan manzarasıyla, toplumun sosyal var olma sebeplerine inebilen ve değişen şartların insana etkilerini inceleyen yazar, zaman zaman ilk ağızdan verdiği tavsiyelerle de okuru bilinçlendirme çabasında. Üstelik Seyit Göktepe bu önerilerini, gerçek hayattan kesitler eşliğinde protest bir dil kullanarak uygulanabilir kılmayı başarıyor.

  Sınav gecesi çok önemli-bunu sakın unutmayın! Uykusuzluk en büyük düşmanınız olabilir-tam bir kahvaltının da öneminin farkında olun.

  Kitabın bir diğer dikkat çeken yanı da şiirsel metinlerle örülü olması. Her an her yerde bir şaire ya da dizelere rastlamak mümkün. Şiirin, bir öykücüde bu denli kullanılabilir olması, ancak yazarın öykü dışındaki edebi türlere de olan hakimiyetiyle açıklanabilir. Geçtiğimiz yıllarda Yokuş Edebiyat dergisi için bir araya geldiğim genç öykücü arkadaşım Nazlı Karabıyıkoğlu, “şiir yazıyor musun” soruma, ”şiirden ilham aldığım için bol bol okuyorum; ama yazabildiğim pek söylenemez” demişti. Şairlerin öykü ve romandan ilham alması neyse, bir öykücü ya da roman yazarı da şiire başvurabiliyor hayal dünyasını esnetebilmek adına.

  sessiz/bir ırmaktı/akardı/düşlerimle/aramda/bütün karanlığı/yasıyla…

  Geçmişte yaşanmış ve yaşanamamış birçok duygunun hayata etkisinin anlatıldığı kitapta; yalnızlık, duygusallık ve geçmişe özlem başlıca temalar arasında. Eser, eksilmeler ve pişmanlıklar bütünü diyebiliriz bir bakıma. Gençlikler bitiyor. Çocuklar gibi. Sen hep, bir doyasıya yaşanamadan tükenip gitmiş çocukluktan bahsediyorsun diyen yazar, her seferinde tek başınalığı tercih ediyor. Bu bağlamda, birçok önemli öykünün yer aldığı kitapta, özellikle Güz Yalnızlığımın Tek Şarkısı adlı depresif metni tavsiye edebilirim.

  Her şeyden kaçıyorum. Gençliğimden, rüzgarlardan, akşamlardan, sislerden, güneşten, yıldızlardan, gecelerden, hatıralardan… Her şeyden, her şeyden!

  Gözlerimde, ellerimde, saçlarımda yağmur damlaları!
  Güz,
  Yalnızlığının son şarkısı!

  Yer yer hayata çocuksu sevinçlerle bakmayı da deneyen Göktepe, okurunu da şaşırtmayı ihmal etmiyor. Bazen, yazar da sokaklara inmeyi istiyor; çocukların uçurtmalar peşinde koştuğu, kapınızın önünde oynayın kovuşturmalarından uzak, hep kalabalık hep sıcak sokaklara... 38. sayfaya göz atmaya ne dersiniz: Bakın sokaklar ne kadar da güzel bugün. Renk renk. Kıpır kıpır. Bardağımdaki şu rakı bile bunca yılın rakısı değil de sanki; insanı coşkulara, sevinçlere çeki çekiveren büyülü, değişik, tuhaf bir şey, böyle adlandıramadığım bir şey gibi. Şerefe! Sağlığımıza!

  En başından itibaren bunalım ve yalnızlık içerikli bir geçitten bahsettik. Ergen bir isyan da göze çarpmıyor değil, olgun düşünce sahasında. Yazar, doğruları kendinden yola çıkarak ve belki de yine biraz kendi başına kalarak öyle sade ve kestirmeden dile getirmiş ki, son sayfaya kadar Seyit Göktepe’nin her an yeni bir sürpriz yapacağından korkuyorsunuz. Ya yine kapanırsa içine ya gömülürse kendi kabuğuna… O zaman içinizi ferahlatacak bir ayrıntı daha! Yazarın kitabın bazı aşamalarında en iyi yaptığı şey, hayatı sorgulamak. Karşılığında aldığı cevap ise duymak istemeyeceğimiz türden. Hayat, yaşananlara karşı insana ne veriyor?

  Defter ve Çikolata! İyi ki okudum.

  Defter ve Çikolata: Alkım Yayınevi, Seyit Göktepe*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder